Histeri, Freud psikanalizinin doğuşundaki en güçlü kırılma noktalarından biri; zira bu bozukluk, bedensel bir nedeni olmayan fiziksel belirtilerin, bilinçdışı zihinsel çatışmalarla nasıl şekillendiğini gözler önüne seriyor. Modern psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un erken dönem metinlerinden biri olan Histerinin Psikoterapisi, yalnızca psikolojik hastalıkların çözümüne dair değil, aynı zamanda modern bireyin iç dünyasına yönelik çığır açıcı bir keşfin […]
Histeri, Freud psikanalizinin doğuşundaki en güçlü kırılma noktalarından biri; zira bu bozukluk, bedensel bir nedeni olmayan fiziksel belirtilerin, bilinçdışı zihinsel çatışmalarla nasıl şekillendiğini gözler önüne seriyor. Modern psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un erken dönem metinlerinden biri olan
Histerinin Psikoterapisi, yalnızca psikolojik hastalıkların çözümüne dair değil, aynı zamanda modern bireyin iç dünyasına yönelik çığır açıcı bir keşfin kapısını aralayan önemli bir eser. İlk kez 1895 yılında yayımlanan bu metin, Freud’un Breuer ile birlikte kaleme aldığı
Histeri Üzerine Çalışmalar’ın teorik mirasını devralırken, histeriyi bir “konuşma bozukluğu” değil, bastırılmış duyguların bedensel tezahürü olarak konumlandırıyor. Say Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan ve geçtiğimiz aylarda raflarda yerini alan
Histerinin Psikoterapisi, psikoloji tarihindeki en sarsıcı dönüşümlerden birinin izini sürmemizi sağlıyor.

Freud’a göre histeri, bedenin dilidir; söze dökülemeyen travmaların, bastırılmış arzuların ve çözümlenmemiş çatışmaların bedende simgesel olarak dile gelmesidir. Bu bağlamda, Freud’un terapi yöntemi olarak önerdiği “konuşma kürü” ya da
talking cure, hastalığı susturmak değil, konuşturarak dönüştürmek esasına dayanır.
Histerinin Psikoterapisi tam da bu noktada, tıbbın açıklayamadığı semptomların yalnızca fiziksel değil, zihinsel bir kaynaktan beslendiğini ileri sürer. Bu yaklaşım, yalnızca histeriye değil, genel olarak ruhsal hastalıklara yaklaşımda da radikal bir paradigma değişikliğini beraberinde getirir. Freud’un bu kısa ama yoğun metni, psikanalitik yöntemin kurucu ilkelerini yalın ama etkileyici bir dille ortaya koyuyor. Histerik semptomların “anlamlı” olduğunu, bu semptomların rastgele değil, belirli bir tarihsel ve duygusal bağlama bağlı olarak ortaya çıktığını savunuyor. Hasta ile analist arasında kurulan diyalog, bu semptomların çözülmesini sağlayacak temel araçtır. Freud için terapi, bir tür kazıdır; bilinçdışında gömülü kalmış malzemenin, kelimeler yoluyla gün yüzüne çıkarılmasıdır.
Bugün artık histeriden söz ederken farklı tanılar (örneğin somatizasyon bozuklukları, konversiyon bozuklukları) kullanıyor olsak da Freud’un sunduğu temel içgörü hâlâ geçerliliğini korumakta: İnsan zihni, bastırılmış olanı unutmaz; onu dolaylı biçimlerde dışavurur. Bu dışavurumun dili bazen bedendir, bazen davranış, bazen de suskunluktur.
Histerinin Psikoterapisi, Freud’un psikanalizi yalnızca bir terapi tekniği değil, aynı zamanda bir yorumlama biçimi, bir kültürel çözümleme aracı olarak geliştirmesinin ilk adımlarından biridir.
Kitabın Sinan Kö
seoğlu tarafından özenli bir çeviriyle sunulması, Freud’un metnini hem tarihsel bir belge hem de güncel bir düşünsel kaynak olarak değerlendirmek isteyen okuyucular için önemli bir kazanım. Bu metin, yalnızca klinik psikologların değil, edebiyatçılardan filozoflara, kültürel eleştirmenlerden sanatçılara kadar pek çok entelektüelin ufkunu genişletebilecek nitelikte. Klişe bir benzetme olacak ama,
Histerinin Psikoterapisi, Freud’un düşünsel evrenine açılan küçük ama derin bir pencere. Fakat pencereyi araladığınızda, sadece ruhsal hastalıkların değil, aynı zamanda modern insanın kırılganlıklarının, bastırmalarının ve anlatılmamış hikâyelerinin de sesini duymaya başlayacaksınız. İyi okumalar…